KARİKATÜR SANATI VE JAPONYA'DAKİ KARİKATÜR YARIŞMASI ÜSTÜNE


FARUK ÇAĞLA
 

Karikatür sanatı, sanayileşmiş toplumlar­daki insanların günlük yoğun uğraşları sıra­sında bakıp da göremedikleri, geniş bir kar­maşa boyutunun içinde saklı olan bazı ipuçlarını insanların gözlerine yansıtan bir büyü­teç gibidir.

Artık yaşam o denli çok yönlü olmuştur ki, insan denilen çok boyutlu varlık, yalnızca kendini ve işini düşünen tek boyutlu bir var­lığa dönüşmüştür. Deyim yerindeyse, kendi­sine ve doğaya karşı yabancılaşmıştır.

İşte, karikatür sanatı da toplumsal doğum sancılarının çekildiği, yeni düşüncelerin, yeni devinimlerin başladığı bir dönemde, 19. yüz­yılda ortaya çıkmıştır.

Başlangıçta, sanayinin gelişmesiyle, sa­natçılar yeni beliren kentsoylu sınıfının istem­lerini yansıtan, onların duygularına seslenen impressionisme (izlenimcilik) ile işe başladı­lar. Tuvallerinde yapay bir süzme ışık kullanarak, doğayı, insanları ve tüm varlıkları bu saydam perdenin sessiz, mutlu ve dingin gö­rünümü altında resmettiler.


Sonra, yeni oluşumlar, yeni gerçekler ya­şandı. Sanayileşme mutlulukla birlikte karşı­tını da yaratıyordu... İzlenimciliğin saydam tül perdesi yavaş yavaş aralandı.
Artık sanatçı­lar, dış görünüşün altında yeni gerçekler ara­maya başlamışlardı. İnsanın iç dünyasını, ka­ramsarlıklarını, çelişkilerini, umutlarını ya da mutsuzluklarını tuvallerinde işlemeye başla­dılar. Gerilmiş yüz hatlarıyla, donuk bakışla­rıyla, haykıran ağzıyla birşeyler anlatmak is­teyen insanlar, hem de sıradan insanlar vardı artık resimlerde. Expressionisme (dışavurmacılık) başlıyordu artık...Ressam için bütün ustalık, insanın iç dün­yasındaki bir anlık gerilimi hemen yakalayıp tuvaline aktarabilmekti.
Zamanla, tekniğin gelişmesiyle tuvalin yerini litografi denilen taşbaskıyla çoğaltılmış ve kâğıda basılmış resimler aldı. Böylece ge­leneksel tuval ressamlığı, yerini basılmış re­simlere, dolayısı ile  «afiş»e bırakıyordu.
Fotoğrafın bulunup yaygınlaşması, kitap ve gazetelerin çoğalmasıyla çok küçültülmüş birer afiş veya yazının yanında süsleyici öğe olarak  «karikatür» kullanılmaya başlandı.

Karikatür, karikatür olarak yaklaşık yüz­yıldır, kaynağını güncel ve evrensel her türlü konudan alan, tüm dünya insanlarının sorun­larını paylaşan, onları güldürürken düşündü­ren, düşündürürken eğiten belki de tek sanat dalıdır.

Kitlelerle kolay iletişim kurduğundan ola­cak, karikatür, daha çok günlük gazeteler ve dergilerde filizlendi ve kök saldı. Bu kök öyle gelişti ki her yıl, uluslararası düzeyde en az iki-üç karikatür yarışması yapılıyor. Bu yarışmalar, hem yeni sanatçıların boy gösterme­lerine olanak sağlıyor, hem de bir anlamda «kalite kontrolü» yapıyor.

Böyle yarışmalardan biri, geçen aylarda sonuçlandı.

Japonya'nın günlük Yomiuri gazetesi ta­rafından düzenlenen «Uluslararası 3. Yomiuri karikatür yarışması»...

Yarışma, konulu ve serbest olmak üzere iki ayrı dalda düzenlenmişti ve «Duvarlar» ko­nusu saptanmıştı.Büyük ödülü, «Duvarlar» konusunda, Ro­manya'dan Mihail Stonescu, serbest konuda ise Sovyetler Birliği'nden Garif Basyrof aldılar.

Bu karışmaya katılan karikatüristlerimiz­den Gürbüz Doğan Ekşioğlu, Ercan Akyol ve Atila Özer de üstün başarı ödülü kazandılar.
Ayrıca, Erdoğan Özer ve Kamil Masaracı'nın karikatürleri, albümün «başarılı görülen­ler» bölümünde yer alıyor (Masaracı Federal Almanya'dan katılmış).
Bu yarışmaya 52 ülkeden toplam 10053 karikatür yollanmış, bunların 7317'ü Japon'la­ra, 274O'ı diğer uluslara ait.

Albümde,  iki birincilik ödülünün dışında 25 adet «üstün başarı» ödülü, 25 adet de «basan» ödülü kazanan yapıtlara yer verilmiş. Diğer sayfalarda ise, beğenilen ve basılmaya değer görülen karikatürlerin toplandığı «güzel işler» bölümü var. Bu bölümde de İbra­him Tuncay'ın bir yapıtı göze çarpıyor. Ayrı­ca bu sayfalarda Japon çocuk karikatürcüle­rinin işleri sergilenmiş.

Yani, birincilik ödüllerinin dışında toplam 50 adet sanatçı «övgüye değer» bulunmuş. Bunların içerisinde Türkiye'den beş sanatçı­nın bulunması ayrıca ilginç...

Ülkemizde «sanatımıza ve kültürümüze sahip çıkmak» isteyen bazı sanat dergilerinin bu olaya niye sahip çıkmadıkları ise, yine il­ginç bir konu olsa gerek.

Evet, karikatürcülerimizin bu denli ciddi bir yarışmada ilk on sıraya girebilmeleri, Tür­kiye'deki karikatür sanatının dünyadaki yeri­ni belli etmesi açısından önemli bir ölçüdür.

Ne var ki, dünyadaki her türlü yarışma­larda göze çarpan öznellik (sübjektivite) ola­sılıkları bu yarışmada da söz konusu olabilir

Genellikle her yarışma nesnel ve tarafsız bir yaklaşımla düzenleniyorsa da, yarışmanın düzenlendiği ülkenin özel konumu, yarışmayı düzenleyen kuruluşun eğilimleri ve seçici ku­rulun değer yargıları değişik olabilmektedir.

Tüm bu etkenler yarışmalardaki ödül da­ğılımını üç aşağı-beş yukarı etkilese bile, «çok iyi» bir yapıta ödül verilmemesi söz konusu olamaz herhalde...

Konu bu açıdan ele alındığında, uluslar­arası yarışmalarda alınan ödüller daha bir an­lam kazanmaktadır.

Albümdeki sunuş yazısında şöyle deni­yor; «10.000 karikatürün yarışmaya katılma­sıyla bu yarışma, adeta bir «Uluslararası Ka­rikatür Olimpiyatı» haline geldi.»

Hemen insanın aklına uluslararası spor yarışmalarında aldığımız sonuçlar geliyor... Kazanılan başarılar -belki çok sık görülme­diğinden olacak- bizi çok mutlandırıyor, san­ki savaş kazanmış gibi oluyoruz, Yer-gök ye­rinden oynuyor, bir ödül de biz veriyoruz. İyi, güzel de karikatürcülerimizin başarıları kar­şısında ne yapıyoruz? Baksanıza, sanat der­gilerimiz bile ilgilenmiyor.

Atatürk'ün deyimiyle, «uzun uğraşılar so­nunda alnında ışığı ilk hisseden insan» olan sanatçılarımıza ve özellikle karikatürcülerimi­ze ne verdik bugüne kadar, ilgisizlikten baş­ka... Belki de karikatürcülerimizin başarıları­nın asıl nedeni budur...

Japonya'da ise karikatürün ayrı ve seç­kin bir yeri var. Bunu, albümdeki şu satırlar­dan anlamak mümkün: «Karikatür, herkesin anlayabildiği 'çağdaş uluslararası bir dil'dir. Karikatürün bir sayfa kâğıt üzerindeki yoğun­laşmış bildirisi, akıllıca yergisi ve gülmeceli anlatımı ırk, ulus, cinsiyet ve yaş ayrımına bakmaksızın tüm insanların duygularına ses­lenecek ve onları rahatlatacaktır.»

Karikatür olayına bu denli geniş bir pers­pektiften bakabilmek, geniş bir hoşgörü ve sağlıklı bir yaklaşımın göstergesidir. Sanırız bunun sonucu olarak da gerçekten iyi olan karikatüre ödül verilmiş.

Albümde en çok yer verilen ve ödüllen­dirilen karikatürcüler, başta Japonlar olmak üzere, Sovyet, Türk, Macar, Romen ve Yu­goslav karikatürcüleri idi.

En fazla ödülün Japon karikatürcüleri ta­rafından alınmasında en büyük etken, yarış­manın aynı ülkede düzenlenmiş olması ve ka­tılım oranının yüksek olmasıdır kuşkusuz. Ge­nellikle Japon karikatürleri albümün  sonlarında toplanmış, sanki biraz daha acemi ol­duklarını kabul ediyorlar gibi... Göze batan diğer bir önemli özellik, zekâ oyunlarında kul­lanılan parça parça resimlerden birleştirilip büyük bir resim yapmaya yarayan bir tür oyuncağın Japon sanatçılar tarafından çok kullanılmış olması... Demek ki oyuncak sana­yi karikatüre bile girebiliyor.

«Duvarlar» konusuna en sağlıklı yaklaşı­mı Sovyet, Macar, Türk ve Bulgar karikatür­cüleri gösterebilmişler. Ayaklan yere basan, ilginç ve düşündürücü espriler yakalamışlar.

Diğer sanatçılar, özellikle Amerikalı ve İngiliz karikatürcüler yalnızca eğlendirmeyi amaçlayan, insanı başka dünyalara götüren karikatürler yapmışlar. Alışılagelmiş Robinson ve ıssız ada konuları Amerikan karikatürlerinde kendini hemen belli ediyor.

Konuların seçimindeki bu ayrımlardan başka, biçimlerdeki teknik ve estetik görüntü olarak da ayrılıyor sanatçılar. Adeta ülkele­rindeki uygulama farklılıkları karikatürlerindeki çizgi karakterlerine bile yansımış. Ör­neğin, Sovyet ve Bulgar karikatürcüleri çok işçilikli karikatürler yaparken, Kuzey ve Gü­ney Amerikalı sanatçılar az işçilikli ve tek çiz­giye dayanan anlatım biçimini yeğlemişler...