JAPONYA'DAKİ KARİKATÜR
YARIŞMASINDA ÖDÜL ALAN GÜRBÜZ D. EKŞİOĞLU VE ERCAN AKYOL İLE SÖYLEŞİ
Faruk Çağla
(Sanat Edebiyat'81 Dergisi-
Sayı: 13, Sayfa : 51 Haziran 1982)
F.
Ç. - Gürbüz ve Ercan, kazanmış olduğunuz bu başarıdan ötürü önce sizleri
kutlamak istiyorum. Sorulara başlamadan önce, özgeçmişinizden söz edebilir
misiniz?
G. D. E. - 1954 yılında
Ordu'nun Mesudiye ilçesinde doğmuşum.
İlk ve orta öğrenimimi Ordu'da
tamamladım. 1973 yılında Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu'nu ve
Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'ni kazanamayınca 2 yıl Vatan Mühendislik
Yüksek Okulu'nda okudum. 1975 yılında D.T.G.S.Y. Okulu'nun «grafik
sanatlar bölümü»ne girdim, 1979 yılında okulu bitirdim. Bir yıl, bir
reklam ajansında grafikerlik yaptım. Halen aynı okulun «Temel Sanat
Eğitimi Grubu»
asistanıyım. Evliyim ve bir oğlum var.
F. Ç. - Ercan, çok klasik bir
soruyla başladık ama, sen ne diyeceksin özgeçmişin hakkında.
E. A. - Önce bizi kutladığın
için teşekkür ederim. Ben 1953'de doğmuşum. Küçük yaşlarda resme olan tutkum
giderek karikatüre dönüştü. İlk karikatürüm 1970'de «Ustura Mizah» dergisinde
yayınlandı. İlk ödülümü de 1974'de İtalya'da Marostica'da aldım. Bir süre
siyasi dergilerde, sendika yayın organlarında, çeşitli sanat dergilerinde
karikatürler çizdim. Çarşaf ve Çîvi mizah dergilerinde karikatürler çizdim.
Şimdi ise Güneş gazetesinde çiziyorum.
F. Ç. Şu anda Tatbiki'de
öğrencisin
değil mi?
E. A. - Evet, Tatbiki'ye
1977'de girdim. Maalesef, aynı okulun grafik bölümünde son sınıf öğrencisiyim
şimdi.
F. Ç. - Niye «maalesef»
sorabilir miyim?
E. A. - Yaşamımı sürdürmek
için çalışmak zorundayım. Okulda devam zorunluluğu da olunca, karikatür
çalışmalarıma olumsuz etki yapmakta bu durum... Ama bunun yanı sıra, okuldan
almış olduğum grafik eğitiminin yararları da dışlanamaz.
F. Ç. - Gürbüz, bildiğim
kadarıyla sen yalnızca karikatür yarışmalarına katılmıyorsun. Öğrencilik
yıllarımızdan hatırlıyorum, afiş, amblem ve fotoğraf yarışmalarında da yirmiye
yakın ödülün var... Son yıllarda karikatür ağırlık kazanmaya başladı galiba
yaşamında. Demin, Ercan aldığı grafik eğitiminin yararından söz etti. Karikatür
ile Grafik Sanatı arasındaki ilişkiden söz edelim biraz...
G. D. E. - Öğrencilik
yıllarımda, grafik sanatlar bölümünde görmüş olduğum derslerle ilgili fotoğraf,
amblem, afiş ve karikatür yarışmalarına katıldım. Dediğin gibi bir çok ödülüm
oldu. Karikatürü, grafik bölümünde ders olarak görmüyorduk ama, karikatür de
grafik bir olay olduğu için karikatür yapabildim. Grafik sanatı, bir olayı geniş
kitlelere duyurma amacı ile daha çok reklam grafiği dalında kullanılıyor.
Karikatür bunun tersi olarak, kitlelere olayları eleştiren bir bakışla ulaşıyor
ve onları uyarıyor.
F. Ç. - Karikatürde ne
amaçlıyorsun, Gürbüz?
G. D. E. - Karikatür yaparken,
yaşamış olduğum sorunlar etkiliyor beni öncelikle. Bu dünyada yaşadığıma göre,
her düşünen insan gibi dünya sorunları beni de ilgilendiriyor. Görmüş olduğum
sorunları «daha güzel ve daha mutlu» bir dünya yaratmak için çiziyorum. Yalnız
karikatür yaparken, karikatürü tek çizgi ile değil de, okulda görmüş olduğum
eğitimden yararlanarak çizginin yanında doku, renk gibi etkenleri de
kullanıyorum. O zaman karikatürün anlatımının yanında resimsel bir etki
oluşuyor. Böyle olunca, karikatür bakıldıktan sonra atılmıyor. Bir poster
olarak çoğaltılabiliyor, veya bir resim gibi duvara asılabiliyor. Yapmış olduğum
bu karikatür biçimine «grafik resim» de diyebiliriz.
Evet, senin de az önce
belirttiğin gibi, grafik öğrenimim sırasında fotoğraf, yazı, tipografi, reklam
grafiği dersleri görmeme karşın çalışmalarımı daha çok afiş ve karikatür
dalında yoğunlaştırıyorum.
F. Ç. - Ercan, diğer
uluslararası karikatür yarışmaları ile Japonya'daki yarışmayı biraz
kıyaslayabilir misin?
E. A. - Katılım
oranı çok yüksek bir yarışma... Fakat sayısal rakamların yarışma kalitesini
artırdığını sanmıyorum, Bence diğer yarışmalarla pek farklılığı yok. Yani
«Japon Mucizesi» yok... Tam tersine, uluslararası yarışmalar ister Kanada,
ister Yugoslavya, isterse Japonya'da olsun farklılık göstermiyorlar. Bu
yarışmaların albümlerine baktığımız zaman karikatürün evrensel bir dil olduğu
ortaya çıkıyor. Yani demek istiyorum ki, karikatürcü hangi ulustan olursa olsun
«duvarları» desteklemiyor.
F. Ç. - Gürbüz, sen ne
diyeceksin bu yarışma hakkında? Japon karikatür sanatı nasıl bir yerde,
albümdeki karikatürler arasında bir seçim yapabilir misin?
G. D. E. - Elimdeki
dokümanlara göre Japonlar, karikatüre çok değer veriyorlar. 10 bin yapıtın
katıldığı bir yarışmada yaklaşık 7 bin yapıtın Japonya'ya ait olması,
karikatürün Japonya'da ne kadar saygılı ve etkili sanat dalı olduğunu
gösteriyor. Albümde, büyük ödülü alan Romen karikatürcü Mihail Stanescu'nun
yapıtı geçekten çok güzel. Albümün kapağındaki yarışma dışı olan Japon
karikatürcü Ryu Kumita'nın yapıtı da çok güzel ve
çağdaş...
F. Ç. - Japonya'dan söz
ederken, birden aklıma geldi, bizde de bir zamanlar uluslar arası düzeyde
yapılan bir «Akşehir Nasreddin Hoca Karikatür Yarışması» vardı. Bu tip
yarışmalar yararlı olabiliyor mu sence?
G. D. E. - Ülkemizin adını
spor etkinliklerine milyonlarca lira harcanmasına karşı duyuramıyoruz. Ama,
daha çok kişisel uğraşılarla karikatür dalında ülkemizin adını duyurduk.
Uluslararası Nasrettin Hoca Festivaline en az 50 ülke katılıyordu. Bir anda 50
ülkeyle diyalog kurabiliyor ve başarlarımızı onlara göstererek övgülerini
kazanabiliyorduk.
Şu anda kapalı bulunan
Karikatür Müzesine başka bir sanat dalı olan tiyatronun başında bulunan Vasfi
Rıza Zobu tarafından el konulması ise içler acısı bir durum...
E. A. - Gürbüz'ün
söylediklerine ben de katılıyorum. Hatta bazı eklemelerim olacak. Bir kere bu
yarışmanın yararı tartışmasız vardı... Özellikle gene kuşak karikatürcüleri
Nasrettin Hoca yarışmasıyla, dünya karikatürünü tanıdı. Ayrıca bu yarışma, Türk
karikatür sanatçısının saygınlığını uluslararası düzeyde perçinledi. Nasrettin
Hoca Yarışması'nın ilki gençler arasında olmak üzere -ki 1973'de- 6 kez de
uluslararası düzeyde toplam 7 kez yapıldı, 1980'e dek... Maalesef Atatürk'ün
100. Doğum Yıldönümüne ulaşamadı. Çünkü, Gürbüz'ün değindiği gibi bu yarışmayı
düzenleyen Karikatürcüler Derneği halen kapalıdır. Kaldı ki, dünyanın sayılı
karikatür müzesinden biri olan Tepebaşı Karikatür Müzesi'nin binası elinden
alınmış, şimdi bu müze tiyatro müzesi olmuştur. Bu da işin tiyatrosu yani...
F. Ç. - Bizim karikatür
sanatımızla Japonlarınkini birlikte ele alırsak, ortaya ne gibi bir sonuç
çıkar, Ercan?
E. A. - Bu yarışma albümünden
bilebildiğim ve diğer yarışmalardan tanıdığım kadarıyla konuşmam doğru olur mu
bilmem ama, Japonlar çizgi filmdeki kadar güçlü değiller karikatürde...
G. D. E. - Evet, dünya çizgi
film piyasasını ellerine geçirmiş durumdalar.
E. A. - Evet, onların
estamplarla başlayan köklü bir grafik geleneği dünya ölçüsünde, özellikle afiş
sanatında onları söz sahibi etmiştir. Ama karikatürde bu düzeyde olduklarını
sanmıyorum. Belki onlar da bunun farkında, bu tür yarışmalarla karikatürlerinde
bir kıpırdanma sağlamak istiyorlar. Yani «mucize» yaratmıyorlar, gelişimin,
oluşumun temellerini atıyorlar.
F. Ç. - Bu yarışmada sizler
ödül aldınız. Türk karikatürcülerinin uluslararası yarışmalardaki başarılarını
neye bağlıyorsunuz?
G. D. E. - Türk
karikatürcülerinin insanı ve doğayı çok iyi tanımalarına, yaşadığımız dünyayı
çok iyi algılamalarına bağlayabiliriz. Karikatürdeki başarının kültürle
orantılı olduğu kanısındayım.
E. A. - Türkiye çelişkileri bol
bir ülke...
Çelişki de karikatürün
malzemesidir. Bu bol malzemedir, bence başarılı olmamızın nedeni.
F. Ç. - Her sanat dalında
olduğu gibi, karikatür sanatında da çeşitli ekoller, değişik anlayışlara
dayanan akımlar ya da görüş ayrılıkları var. Ayrıca, karikatürcülerin birtakım
sorunları da var. Özellikle Türkiye'yi düşünerek neler söyleyebilirsiniz?
G. D. E. - Türkiye'de sanatsal
yanı ve ticari yanı ağır basan iki tip karikatür var. Sanatsal karikatür çizen
sanatçıların yayınlama olanakları sınırlı... Karikatürlerini yayınlayabilseler
bile telif ücreti çok az. Ticari karikatür çizenlerin ekonomik bakımdan
doyduklarını zannediyorum ama, hep aynı tür karikatür çizmelerinin onlar
açısından bir kayıp olduğu kanısındayım.
E. A. - Türkiye'deki karikatür olayı ülkenin ekonomik yapısından soyutlanamaz.
Basın sanayini ellerinde bulunduranlar çok satışlı dergilerin arkasındadır.
Halkın isteklerine cevap veriyoruz, demek, hiçbir zaman sağlıklı ölçü olamaz.
Türkiye'deki karikatürcülerin sorunlarına gelirsek, sanatçı olmanın koşulu
özgün yapıt üretebilmekse sermaye basını buna açık değildir. Kendi
doğrultusunda yapıt beklemektedir. Telif ücretleri ve sosyal güvencenin olmaması
da ayrı bir konu, sayfalar yetmez.
F. Ç. - Anlaşılan epey
dertliyiz bu konularda... En iyisi galiba karikatürcülerin dertlerini sözle
değil çizgiyle anlatmaları... Hem böylesi daha iyi olacak sanırım, üstelik yeni
yapıtlar ortaya çıkacak.
Söyleşiyi yine bilinen bir
soruyla bitirmek istiyorum: Bizden ve dünyadan beğendiğiniz karikatürcüler
kimler?
G. D. E. - Bizden, çok çağdaş
ve uluslararası bir düzeyde olan Tan Oral'ı çok beğeniyorum. Politik karikatür
dalında Ali Ulvi ve Turhan Selçuk en beğendiklerim. Yabancılardan Milko Dikov
(Bulgar), Bosc, Topor ve Falon (Fransız) sevdiğim karikatürcüler arasında...
E. A. - Tonguç Yaşar -şimdi
çizmiyor, çok üzülüyorum-, Turhan Selçuk, Tan Oral, Ali Ulvi, Roland Searle,
Roland Topor, Sempe, Chaval (Fransız), Valantin Rozanzev (Sovyet) beğendiğim
karikatürcüler...
F. Ç. - Teşekkür ederim.
Not : Diğer, ödül alan
karikatürist Atila Özer Eskişehir'de oturduğundan, onunla görüşme olanağımız
olmadı.
|